Sayıların artması ne yazık ki her zaman iyi şeylerin olmaya başladığını göstermiyor. Bunun en iyi örneği İstanbul'un artan nüfusudur. Nüfus arttıkça şehir yaşanılır olmaktan çıkıp ömür törpüsüne dönüşmekte. Ayrıca İstanbul'un güzelliklerinden bahseden eserler hayal ürünü haline gelmeye başlamakta. Sanki o eserlerde bahsedilen yerler buralarda değil çok uzaklarda kaf dağının ardında. O eserlerdeki güzellikleri yaşamaya kalksak, mesela takım elbisesiz giril(e)meyen Beyoğlu'na gitsek doya doya yaşayabilir miyiz ? Yavaş yavaş hiç bir ayrıntıyı kaçırmamaya dikkat ederek yürümek istesek yapabilir miyiz? Ne yazık ki imkansız. Artık taksim insan toplama havzası, istiklal caddesi de insanların aktığı ve ara sokaklara dağıldığı bir ırmak yatağına dönüşmüş durumda.
Bu yola girdiğinizde artık hızınızı siz ayarlayamazsınız, akış hızından daha yavaş veya daha hızlı gitmeye çalışmak beyhude çabalamaktır. Belki de dünyanın hiç bir yerinde bulamayacağınız kadar insan çeşitliliği barındıran bu yerde, cüzdan ve telefonu kollamaktan etrafı seyre dalamazsınız.İşte bu yüzden İstanbul'da yaşayanların çoğunluğu herhangi bir zorunluluk olmazsa İstiklale uğramıyor bile.
Tarihi yarım ada (eminönü) da buradan farklı değil. Orayı da gönlünüzce gezip 600 yıl dünyaya hükmeden Devlet-i Aliyi hissetmek, tarihi bir solukta içine çekmek artık imkansız. Her tarafı turistler işgal etmiş durumda. Bu kadar turist gelmesine rağmen tarihi dokuya zarar vermeden etrafı güzelleştirip sunamayan yöneticilerin beceriksizliğini de söylemeden geçemeyeceğim. Halen daha ara sokaklarda yıkık dökük binalar hatta mahalleler var. Mesela, Süleymaniye Camisinin bulunduğu tepeden haliç tarafa inmek isteseniz terk edilmiş ve pekte tekin olmayan sokaklardan geçmek zorunda kalırsınız. Buradaki eski şekilsiz binalar yıkılmalı ve 2 katı geçmeyecek Osmanlı mimarisine yakışır binalara yapılarak canlandırılmalı.
Bu yola girdiğinizde artık hızınızı siz ayarlayamazsınız, akış hızından daha yavaş veya daha hızlı gitmeye çalışmak beyhude çabalamaktır. Belki de dünyanın hiç bir yerinde bulamayacağınız kadar insan çeşitliliği barındıran bu yerde, cüzdan ve telefonu kollamaktan etrafı seyre dalamazsınız.İşte bu yüzden İstanbul'da yaşayanların çoğunluğu herhangi bir zorunluluk olmazsa İstiklale uğramıyor bile.
Tarihi yarım ada (eminönü) da buradan farklı değil. Orayı da gönlünüzce gezip 600 yıl dünyaya hükmeden Devlet-i Aliyi hissetmek, tarihi bir solukta içine çekmek artık imkansız. Her tarafı turistler işgal etmiş durumda. Bu kadar turist gelmesine rağmen tarihi dokuya zarar vermeden etrafı güzelleştirip sunamayan yöneticilerin beceriksizliğini de söylemeden geçemeyeceğim. Halen daha ara sokaklarda yıkık dökük binalar hatta mahalleler var. Mesela, Süleymaniye Camisinin bulunduğu tepeden haliç tarafa inmek isteseniz terk edilmiş ve pekte tekin olmayan sokaklardan geçmek zorunda kalırsınız. Buradaki eski şekilsiz binalar yıkılmalı ve 2 katı geçmeyecek Osmanlı mimarisine yakışır binalara yapılarak canlandırılmalı.
İnsanlar bu hengameden çıkışı güvenlikli ve az da olsa yeşilliği olan sitelerde buldu. Bu siteleşme de aynı gelir grubundaki insanların aynı yerde oturmaya başlamasına ve şimdiye kadar Türk toplumlarında hiç olmayan sınıflaşmanın başlamasına hatta derinleşmesine sebep olmakta. Özel okulların sayısı artması da aynı gelir ve kültür seviyesindeki insanların hiç ayrılmadan diğerlerine karışmadan hayatlarını idame ettirmelerini mümkün kılmakta. Bu da en çok siteleşme sürecinde ihtiyaç duyduğumuz empati kurma yeteneğinin gelişmesini engellemekte. Eskiden var olan mahalle kültürünün en güzel yanlarından biri en zenginle en fakirin komşu olabilmesi aynı okula gidebilmesiydi. Artık insanların diğerlerinin sorunlarını görebilmesi, hissedebilmesi çok zor. Aynı sosyokültürel seviyedeki insanlar, aralarına başkalarının girmesini engellemek için sitedeki evlere ederinin çok çok üstünde paralar ödemekte. Bu sınıflaşma Türk tarihinde daha önce hiç olmamış ve olması beklenmeyen sosyal patlamaya bile sebep olabilir.
Kalabalıktan dolayı insanlar İstanbul'u artık gece yaşamaya çalışıyor. Şimdilik geceler gündüze göre daha sakin olsa da büsbütün ıssız değil. Arabalaşma oranı arttıkça geceleri de gündüzler kadar kalabalıklaşmaya başladı. İstanbul'da daha az insan ve daha hızlı akan trafik olsa yaşanır yer olurdu ancak çok geçmeden yine dolar bu hale gelirdi. İstanbul her güzelliğin bir bedeli olduğunu tekrar tekrar gösteren şehirsin.
Umarım Covid19 salgınının olduğu şu günlerde sokakların rahat nefes almıştır. Yakında tüm nefes boruların yine insan ve araba ile tıkanacak.
Umarım Covid19 salgınının olduğu şu günlerde sokakların rahat nefes almıştır. Yakında tüm nefes boruların yine insan ve araba ile tıkanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder