Sayın Kaymakamım, değerli misafirler,
Çanakkale boğazı sıradan bir boğaz değildi. O
dünyanın kalbi, tarihin en büyük imparatorluklarına başkentlik etmiş, İslam’ın
sancaktarlığını 600 yıl taşımış Osmanlının başkentine giden yoldu. O yüzden de
buradaki savaş sıradan olmadı. Boğazları ele geçirip İstanbul’a hâkim olmak
isteyen, asırlardır Türk ve Müslümanı eş anlamlı gören Avrupa devletleri, islam nurunu söndürmenin tam zamanı olduğuna tüm kalpleri ile inanmışlardı. Daha 1-2 yıl
önce balkanlarda yeni kurulan devletlere yenilen hasta adam, dünyanın o
tarihteki en güçlü donanmasına nasıl direnebilirdi ki!
1. dünya savaşı başladıktan 3 ay sonra, 27 Ekim
1914’te savaşa giren Osmanlıyı kalbinde vurarak hemen saf dışı bırakmak,
Rusya’ya rahatça destek verebilmek ve daha saflarını tam belli etmeyen balkan
devletlerini yanına çekmek isteyen itilaf devletleri, hemen harekete geçti.
Savaşın daha ilk günlerinde 3 Kasım 1914’te Bozcaada’dan hareket eden gemiler
boğaza yaklaşıp bataryaları bombaladı. Cephaneliğe isabet eden top mermisi, 11
ton barutun patlamasına ve çok sayıda subay ile askerimizin şehit olmasına
neden oldu. 2 Aralıkta boğazı geçen İngiliz denizaltısı Mesudiye zırhlısını
batırdı. Bu girişimler 18 Mart’a kadar sürdü. Ancak aylardır yapılan denemelere,
yağmur gibi yağdırılan toplara rağmen bir ilerleme kaydedilemedi. 18 Mart 1915
günü 3 filo halinde saldırıya geçen Dönemin en güçlü donanması kıyıları
amansızca dövecek ve bataryaları sustura sustura ilerleyecekti. Ancak bir gece
önce Nusret mayın gemisinin 11. Hat olarak döşediği 26 mayın ile sayıları 400 ü
bulan mayınlar ve bir türlü susturamadıkları Türk bataryaları yenilmez
armadanın, yenilmezliği ile gemilerin bir kısmını boğazın serin sularına gömdü.
Geri çekilmek
zorunda kalan düşman, 25 nisan 1915 de karaya çıkarma
yapmaya başladı. Seddül-bahirden yapılan çıkarmanın İlk hedefi kirte köyüydü. Ancak
burada karşılaşılan inanılmaz direnişle, gelen askerlerin çoğunluğu ölüyor ve
kıyıya geri püskürtülüyordu. 3 kirte
muharebesinden de sonuç alınamayınca General Hamilton buradan taarruz yapmayı
yasakladı.
Diğer
yandan 25 Nisan sabahı, Anzak Birliklerinin hedefi Kartepe olmasına rağmen bir
şekilde ilk hücum dalgalarının kuzeye kayması ile Arıburnu’na çıkılmıştı.
Arıburnunda yarbay rütbesi ile görevli Mustafa Kemal durumu komutanlara
bildirdi. Ancak cevap gelmeyince, inisiyatif alarak ateş emrini verdi. Burası
çıkarma yapılması beklenmeyen bir yer olduğundan, asker sayısı yetersizdi ve askerlerimiz
geri kaçmaya başlamıştı. Bu durumu gören Mustafa Kemal askerlere süngü tak ve
yat emrini vererek, tarihe geçecek şu sözleri söyledi: “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar
geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir”.
Yarbay Mustafa kemal Arıburnu’na çıkan anzac birliklerini yetişen destekle Conkbayırın’da
durdurmuştu. Bu başarı üzerine Von Sanders, Mustafa Kemal’i 1 Haziran 1915 te
albaylığa yükseltip, 8 ağustosta Anafartalar grup komutanlığına getirdi.
Mustafa Kemal, 9-10 ağustosta Anafartalar zaferini, 17 ağustosta Kireçtepe, 21
ağustosta 2. Anafartalar zaferini kazanıp, Anafartalar kahramanı olarak tarihe
geçti. İtilaf Devletleri yaklaşık 18 ay süren kara harekâtında da on binlerce
asker kaybetmesine rağmen başarılı olamadı. 9 ocak 1916’da son askerini de
çekip geride kalanları yakarak geri çekildi. Bu zaferle tarihe altın harflerle “Çanakkale
geçilmez ” yazıldı.
Çanakkale savaşında,
düşman yaklaşık 500.000 askerle saldırmış ve bunların yarısını kaybetmişti.
Türkler de 250.000’ne yakın şehit verilmişti. Bu savaştaki asıl kaybımız,
ülkemizin yetiştirdiği, sayıları yaklaşık 100.000’i bulan öğretmen, mülkiyeli,
tıbbiyeli, liseli ve Türk Ocaklarında yetişmiş okuryazarlarımızdır. Bu yetişmiş
insanların eksikliğini savaşlar bittiğinde ülkeyi yeniden kurarken daha
derinden hissettik. Bu zaferin sonucunda, 1. Dünya savaşı en az 2 yıl uzadı, Müttefiklerinden
yardım göremeyen Çarlık Rusyası içeriden çökerek, Bolşevikliğin pençesine
düştü, Bulgaristan’ın İttifak Devletleri’nin yanında
yer aldı, Romanya, Yunanistan ve Italya’nın bir süre daha savaş dışında
kalmalarını sağladı, Arap ayaklanmasını bir yıla yakın süre geciktirdi, İngiltere’nin
denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü imajını ortadan kaldırmasıyla,
sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğmasına neden oldu.
Sözde medeniler!
Türklerin “ferdi gayret yuvayı, ulusal gayret vatanı kurtarır” sözünün
yarattığı gücü, İslam inancının Türk milletine ve ordusuna verdiği cesareti,
ölüme meydan okumayı ve vatanı için seve seve can vermenin ne demek olduğunu
gördüler. Bu zafer, top mermisinin bataryaya isabet etmesi ile 13 arkadaşı
şehit olduğunda, 275 kiloluk mermiyi sırtlayıp tek başına topa süren ve Ocean
zırhlısını dümeninden vurup kontrolünün kaybederek mayına çarpmasını sağlayan Seyit
Onbaşının, Seddülbahir çıkarmasında komutanlarını ve arkadaşlarının çoğunu
kaybeden, 63 arkadaşı ile düşmana aman vermeyip ikindiye şehit düşen Yahya
çavuşun, Anneleri tarafından kına yakılarak cepheye gönderilen Kınalı
Mehmetlerin, Tokat’tan askere gönderilen 15’lilerin, imanın, vatan ülküsünün,
Allah(cc) aşkının toptan tüfekten daha güçlü olduğunu bilenlerindir.
Çanakkale savaşları Türk milletinin düşmanlarına
vatan ve bayrak sevgisinin ne demek olduğunu; genci, yaşlısı, kadını, erkeği
ile vatan sevgisi etrafından nasıl birleştiğini gösterdiği yüce bir er
meydanıdır. Bu büyük savaş ki Mardin’in Derik ilçesinden Yusuf oğlu Mehmet’in, Konya’nın
Beyşehir ilçesinden Hasan oğlu Ahmet’in, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinden Osman
oğlu Şerifin, Edirne’nin Keşan ilçesinden Mustafa oğlu Halil’in omuz omuza
mücadele edip şahadet mertebesine ulaştığı, koyun koyuna yattığı ebedi mekândır.
Aziz Şehitlerimiz,
Temiz kanlarınız ile suladığınız vatan
topraklarında rahat uyuyunuz. Emanetinizin bekçisiyiz
Bu duygu, düşünceler ile 18 Mart Çanakkale
Zaferi ve Şehitleri Anma Günü vesilesiyle, gözlerini kırpmadan asil kanlarını
bu topraklara akıtarak sonsuzluğa ulaşan aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve
saygıyla anıyorum.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder